MÜSNED-İ HANBEL

BABLAR    KONULAR    NUMARALAR

NİKAH

<< 2378 >>

DEVAM: 22- Az veya Çok Mehirle Evlenmenin Caiz Olması; Mehrin Az Kılınması ve Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Eşlerine Verdiği Mehrin Miktarı

 

2. Amir b. Rabia

 

- - (-)

17750 (1)- Abdullah b. Amir b. Rabia, babasından bildiriyor: "Fezare oğullarından bir adam (mehir olarak verdiği) bir çift ayakkabı karşılığında bir kadınla evlendi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onun nikahını geçerli saydı.

 

[Hasen]

 

Diğer tahric:  Tirmizi, nikah 3/411 (1113) ve İbn Mace, nika.h 1/208 (1888) rivayet ettiler.

 

 

 

17751 (2)- Abdullah b. Amir, babasından bildiriyor: Bir adam (mehir olarak verdiği) bir çift ayakkabı karşılığında (bir kadınla) evlendi. Kadın Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip durumunu bildirdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sen (mehir olarak) bir çift ayakkabı karşılığında kendinin ve malının tasarruf hakkını vermeye razı oldun mu?'' diye sorunca, kadın: "Evet" karşılığılli verdi.

 

[Hasen]

 

Şube der ki: Asım b. Ubeydillah'a: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu mehri geçerli saydı herhalde değil mi?" diye sorduğumda: "(Evet) geçerli saydı görünüyor" karşılığılli verdi. Daha sonra Asım'la karşılaştığımda bu hadisi bana şu lafızlarla rivayet etti. " ... Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kadına: ''Sen (mehir olarak) bir çift ayakkabı karşılığında kendinin ve malının tasarruf hakkını vermeye razı oldun mu?'' diye sorunca, kadın: "Bunu uygun buluyorum" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ben de uygun buluyorum'' buyurdu."

 

[Hasen]

 

 

 

17752 (3)- Abdullah b. Amir, babasından bildiriyor: "Fezare oğullarından bir adam (mehir olarak verdiği) bir çift ayakkabı karşılığında bir kadınla evlendi. Allah Resulü de (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun nikahını geçerli saydı."

 

[Hasen]

 

 

3. Rabia b. Ka'b

 

- - (-)

17753 (1)- Rabia el-Eslemi anlatıyor: Ben, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hizmetini görmekteydim. Bana: ''Ey Rabia! Evlenmeyecek misin?'' diye sorunca: "Hayır Vallahi, evlenmek istemiyorum. Yanımda kadını geçindirecek bir şey yoktur. Hiçbir şeyin de beni senden meşgul etmesini istemiyorum" dedim. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) benden yüz çevirdi. Yine hizmetine devam ettim. Bir zaman sonra ikinci kez: ''Ey Rabia! Evlenmeyecek misin?'' diye sorunca: "Hayır Vallahi, evlenmek istemiyorum. Yanımda kadını geçindirecek bir şeyim yok. Hiçbir şeyin de beni senden meşgul etmesini istemiyorum" dedim. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine benden yüz çevirdi. Sonra kendi kendime: "Vallahi dünya ve ahiretime neyin daha yararlı olacağını Resulullah benden daha iyi bilir. Vallahi eğer: ''Evlen!'' buyurursa: ''Olur ey Allah'ın Resulü! Evleneceğim. Bana dilediğinizi emredin'' diyeceğim" dedim.

Yine bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Rabia! Evlenmeyecek misin?'' diye sorunca: "Olur, ey Allah'ın Resulü! Evleneceğim. Bana dilediğinizi emredin" dedim. Bunun üzerine bana: ''Ensar'dan filan kabileden filan oğullarının yanına git ve: ''Resulullah beni size gönderdi. Beni sizden filan kişiyle evlendirmenizi emretmektedir'' de'' buyurdu. -Bunlar, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e uzak bir yerdeydi. - Ben de yanlarına gidip: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni size gönderdi. Beni sizden filan kişiyle evlendirmenizi emretmektedir" dedim. Onlar: "Resulullah'a ve Resulullah'ın elçisine merhaba! Vallahi Nebi'in elçisi bizden ihtiyacını almış bir şekilde geri dönecektir" dediler ve beni (o kadınla) evlendirip iltifatta bulundular.

Bana mehri bile sormadılar. Hüzünlü bir şekilde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geri döndüm. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Neyin var ey Rabia ?''

diye sorunca: "Ey Allah'ın Resulü! Ben cömert bir kavmin yanına gittim ve beni evlendirdiler. Bana ikramda ve iltifatta bulundular. Mehri de sormadılar. Oysa benim yanımda mehir verecek bir şey yoktur" dedim.

Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Bureyde el-Esleml! Ona bir nevat ağırlığında altın toplayın'' buyurdu. Bunun üzerine bana bir nevat ağırlığında altın topladılar. Topladıkları altını aldım ve Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gittim. Bana: "Bununla onların yanına git ve: ''Bu, kızınızın mehridir'' de’’ buyurdu. Ben de gidip: "Bu, kızınızın mehridir" dedim. Onlar

da razı olup kabul ettiler ve: "Bu, çoktur ve bereketlidir" dediler. Sonra yine hüzünlü bir şekilde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geri döndüm. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Rabia! Neyin var hüzünlüsün?'' diye sorunca: "Ey Allah'ın Resulü! Onlardan daha cömert bir kavim görmedim. Onlara götürdüğüm mehri kabul edip razı oldular ve: ''Bu, çoktur ve bereketlidir'' dediler. Oysa benim yanımda ziyafet verecek bir şeyim de yoktur" dedim.

Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Bureyde! Ona bir oğlak (parası) toplayın (ve bir oğlak alın)'' buyurdu. Onlar da bana besili güzel bir oğlak (parası) topladılar (ve bir oğlak aldılar). Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bana: ''Aişe'ye git ve içinde yiyecek (tahıl) olan ölçeği vermesini söyle" buyurdu. Ben de gidip Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bana emretmiş olduğu şeyi söyledim. Aişe: "Bu ölçekte dokuz sa' arpa bulunmaktadır. Vallahi ondan başka yiyecek bir şeyimiz de yoktur. Fakat sen onu al götür" dedi. Ben de alıp Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldim ve Aişe'nin dediklerini kendisine aktardım. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunu alıp kadının ailesine git ve: ''Bu, yarına kadar ekmek yapılacaktır'' de'' buyurdu. Bunun üzerine oğlağı da alıp Eslem'den bir grupla yanlarına gittim. Onlara: "Bu ekmek yapılacak, bu da pişirilecektir" dedim. Onlar: "Ekmeği biz yaparız. Ancak oğlağı siz pişirin" dediler. Ben ve Eslemliler oğlağı alıp kestik ve derisini yüzdük. Sonra da pişirdik. Sabah olduğunda et ve ekmek hazırlanmıştı. Bu şekilde ziyafet verdim ve ziyafete Resulullah'ı da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) davet ettim.

Daha sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana ve Ebu Bekr'e birer tarla verdi. Bir zaman geçti, dünya sevgisi içimizde baskın çıkarak bir hurma ağacından dolayı Ebu Bekr ile ihtilafa düştük. Ben: "Bu, benim tarlamın sınırları içindedir" derken, Ebu Bekr: "Bu, benim tarlamın sınırları içindedir" dedi. Bu olay üzerine atışmaya başladık. Ebu Bekr bana o öfkesiyle kötü bir söz söyledi ve bu söylediğinden dolayı pişmanlık duyarak: "Ey Rabia! Kısas olsun diye sen de bana aynı sözü söyle" dedi. Ben: "Hayır ben öyle bir şey söylemeyeceğim" deyince, Ebu Bekr: "Ya söylersin ya da seninle Resulullah'ın yanında davalaşırım" dedi. Ben yine:

"Söyleyecek değilim" dedim. Ebu Bekr orayı terkedip Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gitti. Ben de ardından gittim. Eslem'den bazı kimseler bana gelip: "Allah, Ebu Bekr'e merhamet etsin. O sana öyle demişken hangi konuda seninle Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında davalaşacaktır?" dediler. Onlara: "Bunun kim olduğunu biliyor musunuz? Bu Ebu Bekr es-Sıddik'tir. O (mağaradaki) iki kişinin ikincisidir. O, saçını sakalını İslam yolunda ağartandır. Sakın ha dönüp te sizin bana yardımda bulunduğunuzu görmesin, yoksa öfkelenir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gittiğinde onun öfkesiyle Resulullah ta (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öfkelenir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ve Ebu Bekr'in öfkesiyle de Allah öfkelenir ve Rabia helak olur" dedim. Onlar: "Ne yapmamızı emredersin" deyince: "Geri dönün!" dedim. Ebu Bekr, Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gitti. Ben de arkasından tek başıma gittim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e vardığında meseleyi olduğu gibi anlattı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) başını kaldırıp bana: ''Ey Rabia! Sana ve Sıddik'e ne olmakta böyle?'' buyurdu. Ben de: "Ey Allah'ın Resulü! Mesele şöyle şöyle oldu. Kendisi bana kendisinin de hoşlanmadığı bir söz söyledi. Bana da: ''Kısas olsun diye sana dediğimin aynısını sen de bana söyle'' dedi. Ben de bunu kabul etmedim" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Evet! aynı şekilde ona cevap verme. Ancak: ''Ey Ebu Bekr! Allah seni bağışlasın'' de'' buyurdu. Ben de: "Ey Ebu Bekr! Allah seni bağışlasın" dediğimde Ebu Bekr ağlayarak gitti.

 

[Hasen]

 

Diğer tahric: Hakim (2/172, "sahih") ve Taberani, M. el-Kebir 5/58 (4577) rivayet ettiler.

Heysemi (7334) der ki: "Hadisi Ahmed ve Taberani rivayet etmiş olup, ravilerden Mübarek b. Fadale'nin hadisi hasen derecesindedir. Ahmed'in geri kalan ravileri Sahih'in ravilerdir."

 

 

4. Cabir b. Abdillah

 

- - (-)

17754 (1)- Cabir b. Abdullah bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bir kimse kadına mehir olarak iki eli dolusunca yiyecek verirse (o kadın) kendisi için helal olur'' buyurdu.

 

[Hasen]

 

Diğer tahric:  Darakutni, nikah (3/243) ve Beyhaki, nikah (7/238) rivayet ettiler.

 

 

5. Ebu Hadrad el-Eslemi

 

- - (-)

17755 (1)- Muhammed b. İbrahim et-Teymi, Ebu Hadrad el-Eslemi'den bildiriyor: Kendisi bir kadının mehri konusunda fetva almak için Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ne kadar mehir belirledin?'' diye sorunca: "İki yüz dirhem" karşılığını verdi. Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Eğer (gümüşleri) Bathan vadisinden (su alır gibi) avuçluyor olsaydınız (mehri) bu kadar arttırmazdınız'' buyurdu.

 

[Sahih]

 

Heysemi (7487) der ki: "Hadisi Ahmed ve el-Mu'cemu'l-evsat ve el-Mu'cemu'l-kebir'de Taberani rivayet etmiştir. Ahmed'in ravileri Sahih'in ravileridir."

 

 

 

17756 (2)- Muhammed b. İbrahim et-Teymi der ki: Ebu Hadrad elEslemi: "Adamın biri geldi ... " dedi ve bir önceki hadisin aynısını aktardı.

 

[Sahih]

 

 

 

17757 (3)- Abdulvahid b. Ebi Avn, ninesinden bildiriyor: İbn Ebi Hadr el-Eslemi, bir kadınla evlendiğini, mehri hususunda Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelip kendisine yardımda bulunmasını istediğini söyledi ve şöyle devam etti: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ona ne kadar mehir belirledin?" diye sorunca: "İki yüz dirhem" karşılığını verdim. Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): Eğer (gümüşlert) şu vadinizden (su alır gibi) avuçluyor olsaydınız (mehri) bu kadar artıramazdınız. Yanımda size verecek bir şeyim yoktur'' buyurdu. Bir müddet geçtikten sonra beni çağırıp Necd tarafına giden bir askeri birlikle birlikte gönderdi ve: ''Bu müfreze ile birlikte git. Belki bir şeyler elde edersin ve onu sana nefel (ganimet hediyesi) olarak veririm'' buyurdu. Bunun üzerine yola çıktık ve akşam vakti Hadira denilen yere geldik. Karanlık çökmeye başlayınca komutanımız bizi ikişer ikişer gönderdi ve karargahı kuşattık. Komutan: "Tekbir getirip harekete geçtiğim zaman siz de tekbir getirip harekete geçin" dedi. Bizi ikişer ikişer gönderdiği zaman da: "Biriniz diğerini bırakmasın. Birinize arkadaşını sorduğum zaman onun yanında olmadığını görmeyeyim. (Kaçan düşmanı) yakalamak için kimse (arkasına düşüp birlikten) uzaklaşmasın" dedi. Harekete geçmek istediğimiz zaman (uzaktan) Hadire'den bir kişinin: "Ey Hadire!" diye bağırdığını işittim. Ben bunu, onların ellerinden çok mal alacağımıza yordum.

Tam karanlık çökünce komutanımız tekbir getirip harekete geçti. Biz de tekbir getirip harekete geçtik. Yanımdan elinde kılıç olan bir adam geçti. Ben de arkasından gittim. Bunun üzerine yanımdaki arkadaşım komutanımız bizden (kaçan düşmanı) yakalamak için (arkasına düşüp birlikten) uzaklaşmamamız üzere söz aldı. Geri dön!" dedi. Ancak ben ısrarcı davranınca: "Vallahi ya geri dönersin ya da komutana gidip onun emrini dinlemediğini söylerim" dedi. Ben de: "Vallahi onun ardından gideceğim" dedim ve peşine düştüm. Yanına yaklaştığımda bir ok atıp onu sırtından vurdum. Adam yere yığıldı ve: "Ey Müslüman! Cennete yaklaş!" dedi. Ancak kendisine yaklaşmadım ve bir ok daha atıp yere düşürdüm. Adam kılıcını bana fırlattı, ama isabet ettiremedi. Ben de kılıcı alıp onu öldürdüm ve başını kestim. Birçok deve ve ganimetler elde etmiştik. Geri dönerken sabahladığımda devemin arkasında üzerinde güzel ve genç bir kadın bulunan başka bir devenin bulunduğunu gördüm. Kadın arada bir arkasına dönüp tekbir getirmeye başladı. Ona: "Nereye bakıyorsun?" dediğimde: "Öyle birine bakıyorum ki vallahi eğer o sağ ise size katılacaktır" dedi. Baktığı bu kişinin öldürdüğüm kişi olduğunu düşündüm ve: "Vallahi ben onu öldürdüm, binmiş olduğum devenin semerine asılı olan kılıç ta onun kılıcıdır" dedim. Kılıcın kını da onun devesinde asılı idi ve içinde kılıç yoktu. Ona böyle deyince: "Eğer doğru söylüyorsan gel kılıcı kınına sok (bakalım ona uyacak mı?)" dedi. Ben de kılıcı kınına soktum ve ona uydu. Kadın bu durumu görünce de ağlamaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e vardığımızda, getirmiş olduğumuz deve ve davarlardan bana verdi.

 

[Zayıf]

 

 

6. Hz. Ömer

 

- - (-)

17758 (1)- Hz. Ömer der ki: Kadınların mehirlerini yüksek tutmayın. Eğer yüksek mehir, dünyada bir cömertlik ve Allah katında takva işareti olsaydı, Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buna en layık olanıydı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hanımlarından ve kızlarından hiç birine on iki ukiyyeden fazla mehir verilmemiştir. Bir de savaşlarınızda: "Filan kişi şehid oldu, filan kişi şehid olarak öldürüldü" demektesiniz. Halbuki bu kişi, bineğini elde etmek istediği ticaret için hazırlamış veya bineğinin semerine altın veya gümüş asıp ta öyle yola çıkmış olabilir. Bu sebeple öyle demeyin. Siz (bunlar için) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in dediği gibi: "Allah yolunda öldürülen kimse Cennettedir'' deyiniz.

 

[Sahih]

 

13067 (1)'de tekrar etmiştir.

 

Diğer tahric: Tirmizi (1114, "hasen sahih") rivayet etti.

 

 

7. Hz. Aişe

 

- - (-)

17759 (1)- Ebu Seleme b. Abdirrahman der ki: Aişe'ye: Resulullah'ın eşlerine verdiği mehir ne kadardı?" diye sorduğumda, Aişe: "Eşlerine verdiği mehir, on iki ukiyye ve bir neşş'tir" cevabını verdi. Sonra: "Neşş nedir bilir misin?" dediğinde: "Hayır" dedim. Bunun üzerine: "(Neşş) yarım ukiyyedir. O da beş yüz dirhem eder. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in eşlerine olan mehri işte budur" dedi.

 

[Sahih]

 

Diğer tahric: Müslim, nikah 2/1042 (1426), Ebu Davud, nikah 2/234 (2105), Nesai, nikah 6/116 (3347) ve İbn Mace, nikah 1/607 (1886) rivayet ettiler.