DEVAM: 22- Az veya Çok
Mehirle Evlenmenin Caiz Olması; Mehrin Az Kılınması ve Allah Resulü'nün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Eşlerine Verdiği Mehrin Miktarı
2. Amir b. Rabia
- - (-)
17750 (1)- Abdullah b. Amir
b. Rabia, babasından bildiriyor: "Fezare oğullarından bir adam (mehir
olarak verdiği) bir çift ayakkabı karşılığında bir kadınla evlendi. Allah
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onun nikahını geçerli saydı.
[Hasen]
Diğer tahric: Tirmizi, nikah 3/411 (1113) ve İbn Mace,
nika.h 1/208 (1888) rivayet ettiler.
17751 (2)- Abdullah b.
Amir, babasından bildiriyor: Bir adam (mehir olarak verdiği) bir çift ayakkabı
karşılığında (bir kadınla) evlendi. Kadın Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) gelip durumunu bildirdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Sen (mehir olarak) bir çift ayakkabı karşılığında kendinin ve malının
tasarruf hakkını vermeye razı oldun mu?'' diye sorunca, kadın: "Evet"
karşılığılli verdi.
[Hasen]
Şube der ki: Asım b.
Ubeydillah'a: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu mehri geçerli
saydı herhalde değil mi?" diye sorduğumda: "(Evet) geçerli saydı
görünüyor" karşılığılli verdi. Daha sonra Asım'la karşılaştığımda bu
hadisi bana şu lafızlarla rivayet etti. " ... Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) kadına: ''Sen (mehir olarak) bir çift ayakkabı karşılığında
kendinin ve malının tasarruf hakkını vermeye razı oldun mu?'' diye sorunca,
kadın: "Bunu uygun buluyorum" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Ben de uygun buluyorum'' buyurdu."
[Hasen]
17752 (3)- Abdullah b.
Amir, babasından bildiriyor: "Fezare oğullarından bir adam (mehir olarak
verdiği) bir çift ayakkabı karşılığında bir kadınla evlendi. Allah Resulü de
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun nikahını geçerli saydı."
[Hasen]
3. Rabia b. Ka'b
- - (-)
17753 (1)- Rabia
el-Eslemi anlatıyor: Ben, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hizmetini
görmekteydim. Bana: ''Ey Rabia! Evlenmeyecek misin?'' diye sorunca: "Hayır
Vallahi, evlenmek istemiyorum. Yanımda kadını geçindirecek bir şey yoktur.
Hiçbir şeyin de beni senden meşgul etmesini istemiyorum" dedim. Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) benden yüz çevirdi. Yine
hizmetine devam ettim. Bir zaman sonra ikinci kez: ''Ey Rabia! Evlenmeyecek
misin?'' diye sorunca: "Hayır Vallahi, evlenmek istemiyorum. Yanımda
kadını geçindirecek bir şeyim yok. Hiçbir şeyin de beni senden meşgul etmesini
istemiyorum" dedim. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine benden
yüz çevirdi. Sonra kendi kendime: "Vallahi dünya ve ahiretime neyin daha
yararlı olacağını Resulullah benden daha iyi bilir. Vallahi eğer: ''Evlen!''
buyurursa: ''Olur ey Allah'ın Resulü! Evleneceğim. Bana dilediğinizi emredin''
diyeceğim" dedim.
Yine bir gün Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Rabia! Evlenmeyecek misin?'' diye sorunca:
"Olur, ey Allah'ın Resulü! Evleneceğim. Bana dilediğinizi emredin"
dedim. Bunun üzerine bana: ''Ensar'dan filan kabileden filan oğullarının yanına
git ve: ''Resulullah beni size gönderdi. Beni sizden filan kişiyle
evlendirmenizi emretmektedir'' de'' buyurdu. -Bunlar, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e uzak bir yerdeydi. - Ben de yanlarına gidip:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni size gönderdi. Beni sizden
filan kişiyle evlendirmenizi emretmektedir" dedim. Onlar:
"Resulullah'a ve Resulullah'ın elçisine merhaba! Vallahi Nebi'in elçisi
bizden ihtiyacını almış bir şekilde geri dönecektir" dediler ve beni (o
kadınla) evlendirip iltifatta bulundular.
Bana mehri bile
sormadılar. Hüzünlü bir şekilde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geri
döndüm. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Neyin var ey Rabia ?''
diye sorunca: "Ey
Allah'ın Resulü! Ben cömert bir kavmin yanına gittim ve beni evlendirdiler.
Bana ikramda ve iltifatta bulundular. Mehri de sormadılar. Oysa benim yanımda
mehir verecek bir şey yoktur" dedim.
Allah Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Ey Bureyde el-Esleml! Ona bir nevat ağırlığında altın
toplayın'' buyurdu. Bunun üzerine bana bir nevat ağırlığında altın topladılar.
Topladıkları altını aldım ve Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
gittim. Bana: "Bununla onların yanına git ve: ''Bu, kızınızın mehridir''
de’’ buyurdu. Ben de gidip: "Bu, kızınızın mehridir" dedim. Onlar
da razı olup kabul
ettiler ve: "Bu, çoktur ve bereketlidir" dediler. Sonra yine hüzünlü
bir şekilde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geri döndüm. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Rabia! Neyin var hüzünlüsün?'' diye
sorunca: "Ey Allah'ın Resulü! Onlardan daha cömert bir kavim görmedim.
Onlara götürdüğüm mehri kabul edip razı oldular ve: ''Bu, çoktur ve
bereketlidir'' dediler. Oysa benim yanımda ziyafet verecek bir şeyim de
yoktur" dedim.
Bunun üzerine Allah
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Bureyde! Ona bir oğlak (parası)
toplayın (ve bir oğlak alın)'' buyurdu. Onlar da bana besili güzel bir oğlak
(parası) topladılar (ve bir oğlak aldılar). Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), bana: ''Aişe'ye git ve içinde yiyecek (tahıl) olan ölçeği vermesini
söyle" buyurdu. Ben de gidip Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
bana emretmiş olduğu şeyi söyledim. Aişe: "Bu ölçekte dokuz sa' arpa
bulunmaktadır. Vallahi ondan başka yiyecek bir şeyimiz de yoktur. Fakat sen onu
al götür" dedi. Ben de alıp Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
geldim ve Aişe'nin dediklerini kendisine aktardım. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bunu alıp kadının ailesine git ve: ''Bu, yarına kadar ekmek
yapılacaktır'' de'' buyurdu. Bunun üzerine oğlağı da alıp Eslem'den bir grupla
yanlarına gittim. Onlara: "Bu ekmek yapılacak, bu da pişirilecektir"
dedim. Onlar: "Ekmeği biz yaparız. Ancak oğlağı siz pişirin" dediler.
Ben ve Eslemliler oğlağı alıp kestik ve derisini yüzdük. Sonra da pişirdik. Sabah
olduğunda et ve ekmek hazırlanmıştı. Bu şekilde ziyafet verdim ve ziyafete
Resulullah'ı da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) davet ettim.
Daha sonra Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana ve Ebu Bekr'e birer tarla verdi. Bir zaman
geçti, dünya sevgisi içimizde baskın çıkarak bir hurma ağacından dolayı Ebu
Bekr ile ihtilafa düştük. Ben: "Bu, benim tarlamın sınırları
içindedir" derken, Ebu Bekr: "Bu, benim tarlamın sınırları
içindedir" dedi. Bu olay üzerine atışmaya başladık. Ebu Bekr bana o
öfkesiyle kötü bir söz söyledi ve bu söylediğinden dolayı pişmanlık duyarak:
"Ey Rabia! Kısas olsun diye sen de bana aynı sözü söyle" dedi. Ben:
"Hayır ben öyle bir şey söylemeyeceğim" deyince, Ebu Bekr: "Ya
söylersin ya da seninle Resulullah'ın yanında davalaşırım" dedi. Ben yine:
"Söyleyecek
değilim" dedim. Ebu Bekr orayı terkedip Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) gitti. Ben de ardından gittim. Eslem'den bazı kimseler bana gelip:
"Allah, Ebu Bekr'e merhamet etsin. O sana öyle demişken hangi konuda seninle
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında davalaşacaktır?"
dediler. Onlara: "Bunun kim olduğunu biliyor musunuz? Bu Ebu Bekr
es-Sıddik'tir. O (mağaradaki) iki kişinin ikincisidir. O, saçını sakalını İslam
yolunda ağartandır. Sakın ha dönüp te sizin bana yardımda bulunduğunuzu
görmesin, yoksa öfkelenir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
gittiğinde onun öfkesiyle Resulullah ta (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
öfkelenir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ve Ebu Bekr'in öfkesiyle de
Allah öfkelenir ve Rabia helak olur" dedim. Onlar: "Ne yapmamızı
emredersin" deyince: "Geri dönün!" dedim. Ebu Bekr, Allah
Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gitti. Ben de arkasından tek
başıma gittim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e vardığında meseleyi
olduğu gibi anlattı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) başını kaldırıp bana:
''Ey Rabia! Sana ve Sıddik'e ne olmakta böyle?'' buyurdu. Ben de: "Ey
Allah'ın Resulü! Mesele şöyle şöyle oldu. Kendisi bana kendisinin de
hoşlanmadığı bir söz söyledi. Bana da: ''Kısas olsun diye sana dediğimin
aynısını sen de bana söyle'' dedi. Ben de bunu kabul etmedim" dedim.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Evet! aynı şekilde ona cevap verme.
Ancak: ''Ey Ebu Bekr! Allah seni bağışlasın'' de'' buyurdu. Ben de: "Ey
Ebu Bekr! Allah seni bağışlasın" dediğimde Ebu Bekr ağlayarak gitti.
[Hasen]
Diğer tahric: Hakim
(2/172, "sahih") ve Taberani, M. el-Kebir 5/58 (4577) rivayet
ettiler.
Heysemi (7334) der ki:
"Hadisi Ahmed ve Taberani rivayet etmiş olup, ravilerden Mübarek b.
Fadale'nin hadisi hasen derecesindedir. Ahmed'in geri kalan ravileri Sahih'in
ravilerdir."
4. Cabir b. Abdillah
- - (-)
17754 (1)- Cabir b.
Abdullah bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bir kimse
kadına mehir olarak iki eli dolusunca yiyecek verirse (o kadın) kendisi için
helal olur'' buyurdu.
[Hasen]
Diğer tahric: Darakutni, nikah (3/243) ve Beyhaki, nikah
(7/238) rivayet ettiler.
5. Ebu Hadrad
el-Eslemi
- - (-)
17755 (1)- Muhammed b. İbrahim
et-Teymi, Ebu Hadrad el-Eslemi'den bildiriyor: Kendisi bir kadının mehri
konusunda fetva almak için Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ne kadar mehir belirledin?'' diye
sorunca: "İki yüz dirhem" karşılığını verdi. Bunun üzerine Allah
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Eğer (gümüşleri) Bathan vadisinden (su
alır gibi) avuçluyor olsaydınız (mehri) bu kadar arttırmazdınız'' buyurdu.
[Sahih]
Heysemi (7487) der ki:
"Hadisi Ahmed ve el-Mu'cemu'l-evsat ve el-Mu'cemu'l-kebir'de Taberani
rivayet etmiştir. Ahmed'in ravileri Sahih'in ravileridir."
17756 (2)- Muhammed b.
İbrahim et-Teymi der ki: Ebu Hadrad elEslemi: "Adamın biri geldi ...
" dedi ve bir önceki hadisin aynısını aktardı.
[Sahih]
17757 (3)- Abdulvahid b.
Ebi Avn, ninesinden bildiriyor: İbn Ebi Hadr el-Eslemi, bir kadınla
evlendiğini, mehri hususunda Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelip
kendisine yardımda bulunmasını istediğini söyledi ve şöyle devam etti: Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ona ne kadar mehir belirledin?" diye
sorunca: "İki yüz dirhem" karşılığını verdim. Bunun üzerine Allah
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): Eğer (gümüşlert) şu vadinizden (su alır
gibi) avuçluyor olsaydınız (mehri) bu kadar artıramazdınız. Yanımda size
verecek bir şeyim yoktur'' buyurdu. Bir müddet geçtikten sonra beni çağırıp
Necd tarafına giden bir askeri birlikle birlikte gönderdi ve: ''Bu müfreze ile
birlikte git. Belki bir şeyler elde edersin ve onu sana nefel (ganimet hediyesi)
olarak veririm'' buyurdu. Bunun üzerine yola çıktık ve akşam vakti Hadira
denilen yere geldik. Karanlık çökmeye başlayınca komutanımız bizi ikişer ikişer
gönderdi ve karargahı kuşattık. Komutan: "Tekbir getirip harekete geçtiğim
zaman siz de tekbir getirip harekete geçin" dedi. Bizi ikişer ikişer
gönderdiği zaman da: "Biriniz diğerini bırakmasın. Birinize arkadaşını
sorduğum zaman onun yanında olmadığını görmeyeyim. (Kaçan düşmanı) yakalamak
için kimse (arkasına düşüp birlikten) uzaklaşmasın" dedi. Harekete geçmek
istediğimiz zaman (uzaktan) Hadire'den bir kişinin: "Ey Hadire!" diye
bağırdığını işittim. Ben bunu, onların ellerinden çok mal alacağımıza yordum.
Tam karanlık çökünce
komutanımız tekbir getirip harekete geçti. Biz de tekbir getirip harekete
geçtik. Yanımdan elinde kılıç olan bir adam geçti. Ben de arkasından gittim.
Bunun üzerine yanımdaki arkadaşım komutanımız bizden (kaçan düşmanı) yakalamak
için (arkasına düşüp birlikten) uzaklaşmamamız üzere söz aldı. Geri dön!"
dedi. Ancak ben ısrarcı davranınca: "Vallahi ya geri dönersin ya da
komutana gidip onun emrini dinlemediğini söylerim" dedi. Ben de:
"Vallahi onun ardından gideceğim" dedim ve peşine düştüm. Yanına
yaklaştığımda bir ok atıp onu sırtından vurdum. Adam yere yığıldı ve: "Ey
Müslüman! Cennete yaklaş!" dedi. Ancak kendisine yaklaşmadım ve bir ok
daha atıp yere düşürdüm. Adam kılıcını bana fırlattı, ama isabet ettiremedi.
Ben de kılıcı alıp onu öldürdüm ve başını kestim. Birçok deve ve ganimetler
elde etmiştik. Geri dönerken sabahladığımda devemin arkasında üzerinde güzel ve
genç bir kadın bulunan başka bir devenin bulunduğunu gördüm. Kadın arada bir
arkasına dönüp tekbir getirmeye başladı. Ona: "Nereye bakıyorsun?"
dediğimde: "Öyle birine bakıyorum ki vallahi eğer o sağ ise size katılacaktır"
dedi. Baktığı bu kişinin öldürdüğüm kişi olduğunu düşündüm ve: "Vallahi
ben onu öldürdüm, binmiş olduğum devenin semerine asılı olan kılıç ta onun
kılıcıdır" dedim. Kılıcın kını da onun devesinde asılı idi ve içinde kılıç
yoktu. Ona böyle deyince: "Eğer doğru söylüyorsan gel kılıcı kınına sok
(bakalım ona uyacak mı?)" dedi. Ben de kılıcı kınına soktum ve ona uydu.
Kadın bu durumu görünce de ağlamaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e vardığımızda, getirmiş olduğumuz deve ve davarlardan bana verdi.
[Zayıf]
6. Hz. Ömer
- - (-)
17758 (1)- Hz. Ömer der
ki: Kadınların mehirlerini yüksek tutmayın. Eğer yüksek mehir, dünyada bir
cömertlik ve Allah katında takva işareti olsaydı, Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) buna en layık olanıydı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
hanımlarından ve kızlarından hiç birine on iki ukiyyeden fazla mehir
verilmemiştir. Bir de savaşlarınızda: "Filan kişi şehid oldu, filan kişi
şehid olarak öldürüldü" demektesiniz. Halbuki bu kişi, bineğini elde etmek
istediği ticaret için hazırlamış veya bineğinin semerine altın veya gümüş asıp
ta öyle yola çıkmış olabilir. Bu sebeple öyle demeyin. Siz (bunlar için)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in dediği gibi: "Allah yolunda
öldürülen kimse Cennettedir'' deyiniz.
[Sahih]
13067 (1)'de tekrar
etmiştir.
Diğer tahric: Tirmizi
(1114, "hasen sahih") rivayet etti.
7. Hz. Aişe
- - (-)
17759 (1)- Ebu Seleme b.
Abdirrahman der ki: Aişe'ye: Resulullah'ın eşlerine verdiği mehir ne
kadardı?" diye sorduğumda, Aişe: "Eşlerine verdiği mehir, on iki
ukiyye ve bir neşş'tir" cevabını verdi. Sonra: "Neşş nedir bilir
misin?" dediğinde: "Hayır" dedim. Bunun üzerine: "(Neşş)
yarım ukiyyedir. O da beş yüz dirhem eder. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in eşlerine olan mehri işte budur" dedi.
[Sahih]
Diğer tahric: Müslim,
nikah 2/1042 (1426), Ebu Davud, nikah 2/234 (2105), Nesai, nikah 6/116 (3347)
ve İbn Mace, nikah 1/607 (1886) rivayet ettiler.